Ghana Günlükleri: Aşk Danışmanı: İlk müşterim bir peygamber

Ghana hakkındaki karamsar gözlemlerimi başka bir şekilde yazmaya karar verdim.

Burada, neredeyse tüm ülkeyi baştan başa kat eden bir yol var.

Ve bu yolun, abartmıyorum, bazı fotoğraflar da çektim, her 5 metresinde bir kilise “reklamı” mevcut.

Müslümanlar da bu işe ayak uydurmuşlar. Onlar da din ile ilgili medrese vs. reklamı veriyorlar.

Yine abartmıyorum, bu reklamların sayısı, iş ile ilgili reklamlardan fazla!

Uzun uzadıya yorumlamak, İngiliz’i işin içine katmak vs. Hayatımın en azından şu evresinde, karamsarlıktan kaçınmaya çalışıyorum.

Anlatmak istediklerimi anlatmanın, çok daha eğlenceli yolları olduğunun ve bunun aslında benim ait olduğum kültürün bir parçası olduğunu hatırladım.

Neyse ...

Burada Internetim de yok. Ben zaten Internet’siz zamanların çocuğuyum.

Buradaki vaktimi, insanlığa daha faydalı nasıl geçirebilirim diye düşündüm.

Ticaret pek anladığım bir iş değil.

Hayır işi yapmanın daha doğru olacağına karar verdim.

Bu civarın kendince en işlek restoranlarından birinin sahipleri ile dost oldum.

Bana bir masa ve sandalye verdiler. “İlk Ofisimi” açmama yardımcı oldular.

Ve karşınızda, Ghana’daki ilk ofisim ve ilk işim:

PS: Bu yazıyı bitirdikten sonra, “ofisi” kapattım, üstümü değiştirdim ve yine oraya döndüm.

Derler ya, “iyi yere dükkan açmışız”. Tam olarak bu oldu!

Beyazlar içinde yaşlı bir teyze geldi. Baktım benim arkadaşlar da buna bir acayip hürmet gösteriyor.

İzliyorum.

Birini çağırdı. Bir şey söyledi. Emri alan mevlana gibi dönerek dans ediyor. Bu da kutsar gibi birşeyler yapıyor.

Bir süre sonra bana yöneldi!

Bekliyorum altından ne çıkacak diye.

“Sen” dedi ... “Çok ruhani bir kimsesin!”

“Haah!” dedim, “Yıkama yağlama başladı. Tam adamını buldun!”

Dinliyorum ses etmeden. Konuştu etti.

“Nerden anladın benim ruhani olduğumu?” dedim.

Soruyu zaten bekliyor. Atladı: “Ben Peygamberim” dedi.

Benim arkadaşları göstererek, “Bunlar da benim bağlılarımdan” dedi.

Durum daha hassas bir hal aldı tabii. Kimseyi kırmamak lazım.

Bir de broşür bastırmış. Kilisesine davet etti.

Bakmadan okumadan kibarca reddettim.

Üsteleyince, “Kimseyi kırmak istemem. Her inanca da saygı duyarım. Pek iyi bir müslüman sayılmasam da bir müslümanım ve son peygamberin ümmetiyim.” diye kibarca savdığımı düşünürken, “Biz de müslümanız. Torah öğrencisiyiz” deyince iş iyice tuhaflaştı.

O Yahudi işi. “Ben müslümanım” dedim.

Oturdu, gitmiyor.

Sen şöyle iyi bir insansın da böylesin de, ruhanisin de.

Payeyi bana verecek ki, kendisi “payeyi veren” olarak üstte olsun.

Baktım kurtulamayacağım, hiç kırmadan işi iyice dalgaya vurdum.

Benim arkadaşlardan birinin kocası da, önce çok şaşkın gözlerle, ama zamanla da hoşuna giderek izliyor.

Bu yine anlatıyor. “Peygamberim, uçuyorum, kaçıyorum, akıyorum”

“Teyze” dedim, seni sevdin. “Peygamberliğin Allah ile olan kendi problemin. Aşk hakkında ne zaman danışmak istersen gel. Bu da benim işim!”

Bir de sarıldım buna. Hoşuna gitti. O da sarıldı.

“Ver bir de yanaktan öpücük bakiim” dedim.

Bir de öpücük verdi!

Bizim arkadaşın kocası iyice tebessüm etmeye başladı!

Ama tan kurtulamadım da. Numaranı alayım dedi. Sim kartım yok dedim burada.

Ben sana sim kart satın alayım dedi.

“Birinin zaten sözü vardı getirecek bakalım” dedim. Yine savamadım.

“Ben yarın(bugün) yine seni görmeye gelirim” dedi.

Valla kara kara düşünüyorum bugün o mekana gitsem mi gitmesem mi diye.

En sonunda artık biraz zoraki, “Hadi bakalım teyze ver bir öpücük, yarın yine gelirsin” diye sarıldım, neredeyse zorla yolladım!

O gidince adama döndüm: “Sen cidden inanıyor musun bu yaşlı tatlı kaçığa?” dedim.

Hık mık ...

Bu yahudi işi de değil. Yahudiler Torah’ı bunlara öğretmez. Evanjelistler üzerinden yürümüşler sanırım. Bakmadım bile broşüre.

Elini attığın yer peygamber, kilise anasını satayım.

Fotoğrafa büyütüp bakın! 




 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Visual proofs of Hohha Dynamic XOR Encryption Algorithm