Kayıtlar

Ekim, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Asıl tehlike kuş gribi değil, puşt gribi!

2009'de tumgazeteler.com için kaleme aldığım bir yazı: Tüm dünyayı önce kuş, sonra domuz gribi korkusu sardı. Kuş gribi ile yatıyor, kabuslarımızda keneler tarafından ısırıldığımızı görüyor, domuz gribi ile uyanıyoruz... Tüm bu korkuların ve biyolojik saldırı mıdır, değil midir tartışmalarının arasında ise, insanın yaradılışı kadar eski ve o derecede yaygın bir hastalığı es geçiyoruz: Puşt gribi. Puşt gribi(Bir rivayete göre latince adı homo homini lupus), çok uzun kuluçka dönemi olan bir hastalık. Her insan bu hastalık mikrobunu doğuştan taşıyor ve hastalık yıllarca kendini belli etmeden kalabiliyor. Hastalığın kendini belli etmesinde pek çok etmenin rol oynadığı öne sürülse de, tüm uzmanlar İktidar, makam, şöhret ve paranın hastalığın kuluçka evresinden çıkmasında en önemli faktörler olduğunda hemfikir. Hastalığın her meslek grubundan, her toplum katmanından insanda görülebildiği yadsınamaz bir gerçek iken, politikacılar, devlet görevlileri, medya mensuplar

Ismail Kizir İran`ın dolar kumarı ya da papaz kimde

2006'da tumgazeteler.com için kaleme aldığım bir yazı: İran  `ın tüm uluslararası baskıya rağmen nükleer enerjiden (ve aslında nükleer silahtan) vazgeçmek istememesi akla ister istemez bu kadar riski neden aldığı ve tüm bu olan bitenin ardında nelerin yattığı sorusunu getiriyor. Dünyanın en eski devlet geleneklerinden birine sahip bu ülkenin hiçbir hesap yapmadan tüm `Batı medeniyeti` ülkelerini karşısına alacak böylesi bir hamleyi gerçekleştirmesi bize olanak dışı görünüyor. Basınımızda bir kaç gazete dışında ele alınmayan  Nükleer İran  dosyasının stratejik-ekonomik perde arkasını mercek altına almak istedik. Sorunu derinlemesine incelediğimizde,  İran  `ın aslında, 1960`lardan beri pek çok ülke ve diktatörün oynamaya çalışıp kaybettiği bir kumar masasının son oyuncusu olduğunu görüyoruz: Dolar kumarı. İkinci Dünya Savaşı  Avrupa  `sı günümüz  Irak  `ından pek farklı değildi. Birinci Savaş sonrasında olduğu gibi,  İkinci Dünya Savaşı  sonrasında da, elinde hiçbir şey sat

3. Dünya Savaşı'nın ayak sesleri 2009'da duyuluyordu!

Bu yazıyı, 2009 ya da 2010'da, Berlin'de katıldığım bir "gayrıresmi NATO zirvesi" sırasında, o zamanlar sahip olduğum tumgazeteler.com sitesi için yazmıştım. Siteyi kapatalı uzun zaman oldu. Arşivde arama yaparken, başka haber siteleri tarafından alıntılandığını farkettim, kendi Blog'umda da yayımlayayım istedim. Bu yazı, "Arap Baharı"ndan önce yazılmıştır!  Çok ilginç gelişmeler olacak! 23 Mayıs`dan bu yana, Institute for Cultural Diplomacy(Kültürel Diplomasi Enstitüsü) isimli Sivil Toplum Örgütü`nün davetlisi olarak Berlin`de idim. Davet sebebi, bir hafta sürecek, 3 bölümden oluşan bir sempozyum idi. Sempozyumun birinci ve ikinci bölümleri, daha çok, "Kültürel diplomasi", "Yumuşak güç(soft power)" gibi kavramların tartışıldığı panel ve oturumlardan oluşurken, üçüncü bölüm NATO işbirliği ile, tamamen spesifik bir konu üzerine odaklanmıştı: Afganistan ve Orta Asya. Konuşmacılardan bir kaçını saydığımızda, aslında,

Ablam'a

Hiç unutmam, Olimpik Enformatik Milli Takım Kampı'nda bizi yetiştiren ODTÜ'lü akademisyenlerden biri, "Ben hayatımda kimse için kolay kolay deha kelimesini kullanmam" demişti. Adamcağız haklı idi. Hayatının her döneminde, dünyanın en zeki insanlarını görüyor, her yıl bilim olimpiyatlarına öğrenci hazırlıyor ve hazırladığı öğrenciler ile birlikte olimpiyatlara gidiyor, dünyanın en zeki insanları ve en zeki insanları yetiştiren hocalar ile birlikte oluyordu. Ben de, buna benzer bir düstur geliştirdim. Gerçekten çok yakından bilmedikçe, mesleki anlamda kimseyi kolay kolay övmem. Hayatımda, çok zeki insan tanıdım. Çok iyi eğitimciler gördüm. Her alanda, Muhteşem öğretmenlerim oldu. Fakat, Şükran Aktaş, hayatım boyunca tanıdığım, başarıyı sürekli olarak ve farklı alanlarda kendini ve çevresindekileri geliştirerek, en uzun süre yaşayan insandır. Adını anmamak olmaz, İnan Kıraç Ağabeyimiz'in, sağladığı imkanlar ile, toplumun büyük çoğunluğunun adından başka birşey bilmed