Ablam'a

Hiç unutmam,

Olimpik Enformatik Milli Takım Kampı'nda bizi yetiştiren ODTÜ'lü
akademisyenlerden biri, "Ben hayatımda kimse için kolay kolay deha
kelimesini kullanmam" demişti.
Adamcağız haklı idi.
Hayatının her döneminde, dünyanın en zeki insanlarını görüyor, her yıl
bilim olimpiyatlarına öğrenci hazırlıyor ve hazırladığı öğrenciler ile
birlikte olimpiyatlara gidiyor, dünyanın en zeki insanları ve en zeki
insanları yetiştiren hocalar ile birlikte oluyordu.
Ben de, buna benzer bir düstur geliştirdim.
Gerçekten çok yakından bilmedikçe, mesleki anlamda kimseyi kolay kolay övmem.

Hayatımda, çok zeki insan tanıdım.
Çok iyi eğitimciler gördüm.
Her alanda, Muhteşem öğretmenlerim oldu.
Fakat, Şükran Aktaş, hayatım boyunca tanıdığım, başarıyı sürekli
olarak ve farklı alanlarda kendini ve çevresindekileri geliştirerek,
en uzun süre yaşayan insandır.

Adını anmamak olmaz, İnan Kıraç Ağabeyimiz'in, sağladığı imkanlar ile,
toplumun büyük çoğunluğunun adından başka birşey bilmediği, hele bizim
gibi bacak kadar çocukların rüyalarında bile göremeyeceği zamanlarda,
zamanın en gelişmiş bilgisayarları Mektep'te, emrimize verilmişti.

Fakat, İnan Ağabey, bu bilgisayarların sadece yöneticiler geldiğinde
gösteriş için bulundurulmasını istememiş, o bilgisayarlardan çok daha
değerli olan bir "öğretmeni" de, Koç Holding'den özel olarak başımıza
göndermişti.
Sakın yanlış anlamayın, görevi öğretmenlik değildi.
Galatasaray Lisesi Bilgi İşlem Müdürü idi.
Mektep'de, ama mektepten tamamen ayrı bir statüsü vardı.

İnan Ağabey, Şükran Hanım'ın kişiliğini ve yeteneklerini çok iyi
bildiğinden dolayı, O'nu, iş hayatı boyunca, İnan Ağabey'in bulunduğu
kurumlarda kadrolu kalacak, fakat Mektep'de görev yapacak şekilde
görevlendirdi.

İnan Ağabey'in hakkını vermek lazım. Üst düzey bir yöneticinin en
önemli vasıflarına sahiptir: Doğru görev için, doğru insanı, doğru bir
şekilde motive edebilmek.

Şükran Hanım, hiç şüphem yok, Galasataray Lisesi için "doğru" insandı!
Kendisi ile tanıştığımda henüz 13 yaşımda idim.
Herşeyi ile özel idi.
Kanaatimce doğuştan: Kanında hep bir virüs taşıdı.

Hiç durmaksızın üretmek, yeni şeyler öğrenmek ve öğrendiklerini
paylaşırken, hem öğrencisini hem kendisini daha ileri taşımak,
kişiliğinin bir parçası idi.
Bu virüsü, bizlere de bulaştırdı.

Tüm temel bilgisayar bilgimi, direkt ve uygulamalı olarak, O'ndan öğrendim.
Dahası, öğrenmekten zevk almayı ve kendi kendime öğrenmeyi de O'ndan öğrendim.

Otuz yıl boyunca, Şükran Hocam'ın, mesleki olarak yaptığı hemen
herşeye yakinen şahit oldum.

Her yıl, daha parlak öğrenciler yetiştirdiğine, her yıl, geriye gitmek
yerine, bambaşka alanlarda kardeşlerimize ilham kaynağı olduğuna,
ilham vermekle yetinmeyerek, her zaman yaptığı gibi, öğrenirken
öğreterek kardeşlerimize rehberlik ettiğine şahit oldum.

Bazı kardeşlerimize, yine Şükran Hocam'ın teşviki ve daveti ile, ders
verme onuruna eriştim. Gencecik yaşında, 120'li devrelere nasıl
yepyeni bilgiler veriyor, yeni ufuklar açıyor ise, 140'lı devrelere
de, çağın hiç gerisinde kalmadan, bambaşka alanlarda, yol gösteriyor,
yeni ufuklar açıyordu.

Bir kaç yıl önce, kendisine, "temiz su kaynaklarının öneminden ve
gelecekte su kıtlığına çare bulunması gerekeceğinden hareket ile,
deniz suyunun arıtılmasının öneminden" bahsettiğimde, geçen senelerde,
öğrencileri ile bu konuda bir çalışma hazırladıklarını ve ödül
aldıklarını öğrenmem beni hem utandırdı, hem şaşırttı, hem de çok
mutlu etti.

O hep, bizim ilerimizde idi.

Hayatımın sonraki dönemlerinde, düşününce, Şükran Hanım'ın, kariyerime
zarar verdiğini düşünüyorum.

Sıradan, makam sahibi bir Mektep'li olabilirdim.

Şükran Hanım, bulaştırdığı o virüs ile, hiç istemediği halde, olası
kariyer çizgimi değiştirdi.

Sıradan bir kariyerden, çok ama çok daha değerli şeylere sahip oldum.

Üretmekten keyif almak.
Mesleğine aşık olmak.
Bilgiyi gelecek kuşaklara aktarmak ve aktarırken kendini geliştirmek.
Samimiyetsizliğin tavan yaptığı günümüzde, bu söylediklerim klişe
sözler gibi gelebilir: Değil!
Üretmenin keyfine varmış, mesleğine aşık bir insanın hayatında ikincil
aşklara yer yoktur. Bu keyfi, bu tatmini bilmeyen, anlamaz. Bilmeyene,
anlatılamaz.
Mutluluk ve tatmin duygusu ile dolu bir hayat yaşadım, yaşıyorum.
Ve bunu, büyük ölçüde, başta Şükran Hanım olmak üzre, "meslek sahibi
olmanın tatminini yaşayarak öğreten Mektep'teki hocalarıma" borçluyum.

Evet!
Mektep'de, gerçekten çok çok iyi hocalarım oldu.
Allah tümünden razı olsun.

Ama başa dönmem gerekiyor.
O kadar çok iyi öğretmen tanıyınca, "efsanevi", "yeri doldurulamaz"
sözlerini kolay kolay kullanmıyor insan.

Şükran Hanım, objektif olarak söylüyorum, "yerinin doldurulması çok
ama çok zor bir insan".

Bir yıl, bilgisayar konusunda, gelecek sene, deniz suyundan içme suyu
elde edilmesi konusunda, bir diğer sene, robotik konusunda öğrenip,
öğreten, rehberlik yapan, ilham veren ve giriştiği işlerin hemen
tümünde ödül alan ve bu döngüyü 40 yıla yakın sürdürebilen kaç insan
tanıyorsunuz?

Üstelik, verdiği asıl ürünler o bilgiler, aldığı ödüller değil:
Yetiştirdiği insanlar!

Benim öz ablam yok.
Olsa idi, Şükran Hanım kadar yakın olur muydu? Kendisine, Şükran
Hanım'a saygı duyduğum kadar saygı duymaya mecbur hisseder miydim?
Emin değilim.

O'nu 13 yaşında tanıdım.
Ciddi ve mesafeli ve tam bir hanımefendi idi.
Gencecikti.
Çocuk halimizle, o gençliğe hocalığı da konduramayıp, mektep jargonu
ile abla demeye kalkıştığımızda, "Ya Hocam de! Ya da Şükran Hanım"
deyip kestirip attı.

"Kardeşliğine" terfi etmem, 30 yılımı aldı!
Benim için en büyük onurdur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Visual proofs of Hohha Dynamic XOR Encryption Algorithm